Yaklaşımın Genel ÖzelliğiSon yıllarda yabancı dil öğretiminde, kuramsal dilbilimciler ve öğrenme psikologlarından çok toplumbilimciler, özellikle Hymes'in öncülük ettiği sosyodilbilimciler, Chomsky'nin öne sürdüğü kavramlarla edim (performance) ve yeti (competence) ile dilin doğasını açıklamanın yetersiz kaldığını bunun yanına iletişim yetisi (communicative competence) adıyla bir üçüncü boyutu eklemenin uygun olacağını öne sürmüşlerdir.
Böylece dille iletişim kurulması olayında dilbilgisi kurallarının yanında kimi kullanım ve konuşma kurallarının da olduğu kabul edilmiştir.
Dil öğrenmenin özünde yatan ana amaç dilin temel işlevi olan yazılı/sözlü iletişimin sağlanmasıdır (Koç, 1979:43). Bu görüşe göre dilin kurallarından çok bir iletişim aracı olarak kullanılması önemlidir. Dilin iletişim süreci içinde belli belli işlevleri vardır., bu işlevler belli kavramların iletilmesi amacıyla kullanılır. Sözcükler ve cümleler, kavramların iletilmesi için birer araçtır. Diğer bir deyişle, dilin yüzeysel yapısı yani gramer kurallarından çok, dilin alt yapısı yani konuşmada kullanılan kavramların öğrenilmesi ve kullanılması önemlidir. İletişimi sağlayabilmek için dilin iyi bilinmesi gerekir. Esasen iletişim yeterliliği bir yerde dilbilgisi yeterliliğini de zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle önce dilin kuralları daha sonra da dilin kullanımı üzerinde durulmalıdır. Bunu sağlamak için kavramsal-işlevsel yaklaşımla eğitim programı düzenleyen program geliştirme uzmanları tutarlı kararlar alabilmek ve başarılı bir program düzenleyebilmek için eğitim sistemi içinde yeri ve işlevi olan her değişkenle etkileşimde bulunmak zorundadır.
İngiltere'de Henry Widdowson (1978), Christopher Brumfit (1979) ve Keith Johnson (1982) gibi dil öğretim uzmanları iletişim amacıyla yapılacak yabanbcı dil öğretim programlarının hazırlanmasında kavramsal-işlevsel (notional-functional) yaklaşımdan ve sınıf içinde kullanılacak yöntem olarak da iletişimci yöntemden söz etmektedirler. Bu uzmanların en önde gelen ortak kanıları dilin öğretimde hangi yöntem kullanılırsa kullanılsın, ders programının hazırlanışında diğer bazı yöntemlerle uzlaşma yoluna gidilmesi yönündedir. Böyle bir uzlaşma öğrencilerin gereksinimlerine ve öğretim durumunun koşullarına göre ayarlanır.
Dil öğretiminde genelde öngörülen yaklaşım cümle yapılarının örneklerle aktarılması ve daha sonra değişik alıştırmalarla örneğin pekiştirilmesidir. Burada ana hedef dilin genel yapı sisteminin öğrenilmesini sağlamaktır. Bir başka deyişle, bu yaklaşımdaki esas amaç kurallara uygun cümle kurma becerisini öğrenciye kazandırmaktır. Oysa ki, iletişimci yöntemi savunanlar bu zincirin karşısındadırlar. Yani kurallarına uygun cümle üretme aşamsı onların görüşüne göre son aşama olmalıdır. Onlara göre dilin öğrenme sürecinde öğrencinin geçirdiği zihinsel süreç önemli bir yer tutar. Bu yönteme göre öğrenciler kalıpları ezberlemek yerine öğrendiklerini anlamaya ve kavramaya yönlendirilir. Geçirdiği zihinsel süreç sonrasında amaç, anladıklarını ve kavradıklarını uygulama sahasına koymalarını sağlamaktır. Onlar için iletişim bireyin kendisini araştırması ve bulması için gerekli olan bir varoluş sürecidir. Widdowson (1978), dil öğretiminde iletişim olayının ancak çeşitli ortam ve aşamalara göre cümlelerin uygun bir ifadeye dönüştürüldüğünde gerçekleşeceğini savunur. Yani iletişim öğrencinin cümleler kurmasıyla değil, bu cümleleri sınıflandırması, sorular sorması, başka bir deyişle bir görüş ifadesi haline getirmesiyle gerçekleşir. Cümlelerin kuruluşunda önemli olan kuralları bilmek, o dili öğrendim diyebilmenin sadece bir yönünü oluşturur ve bu yön tek başına bir değer taşımaz. Bu bilgi iletişim süreci içinde cümlelerin hangi anlamlara gelebileceğinin bilinmesiyle desteklenmelidir. Yine Widdowson'a göre bu iki benzer anlayış arasındaki anlam açıkça belirtilmelidir. Birinci anlamda, öğelerin dilin yapısındaki işlevleri, diğerinde ise, bu öğelerin iletişim faaliyetlerinde üstlendikleri yeni işlevleri söz konusudur. Widdowson bu anlam farkını daha iyi açıklamak amacıyla birincisine önem, ikincisine de değer sınıflandırmalarını yakıştırmıştır. Örneğin: Şimdiki zamanın öğretiminde genelde öngörülen yaklaşım, anlamı ifade edecek bir ortam yaratmayı, örneğin öğretmenin kapıya doğru yürüyüp, kapıya yürüyorum (I am walking to the door) demesi ondan sonra da öğrencilere sırasıyla (I am walking to the door. He is walking to the door. They are walking to the door.) şeklinde söyletmesi düşünülür. Bu, Widdowson'a göre yorum gerektirmeyen olaylara yorum getirmeyi öğretmekten başka birşey değildir.
Christopher Brumfit (1978) de yine aynı yaklaşımla:
Cümle kalıbının verilişi yöntemi yerine | Alıştırmalar | Alıştırmaların pekiştirilmesi için çeşitli yapısal hallere uygulanması yöntemini savunur |
Başlangıçta öğrencinin zihinsel sürecini motive edecek materyalin diyaloglarla verilmesi | Bilinen, bilinmesi gereken dil öğelerinin anlamlı ve etkili bir iletişimdeki işlevlerinin öğretilmesi; | En son olarak da gerektiğinde örnek ve alıştırmalarla desteklenmesi |
Sonuçta, herkesin kendi anadilinde sahip olduğu iletişim stratejilerini, öğrenmekte oldukları yabancı dilde de geliştirebilmesi için konuyu kavrayıp yorumlaması, yani öğrenilen dilin bir bilgi dağarcığı olarak kalması değil de; uygulama sahasında bilinmesi gerekenlerin öğretimi asıl hedef olarak vurgulanmaktadır.
Ayrıca öğrencilerin dil bilgilerinin ve yeteneklerinin seviyesi ne olursa olsun iletişim olayını yaratmanın öğretmenin başlıca görevi olduğunu savunur. Yani iletişimci yöntemi uygularken, sınıf içinde amaçlanan bağlantı ancak uygun ortamı sağlamakla olur. Böyle bir ortamda da ilk temel konu, öğretmenin mutlak otorite olmadığı imajının yaratılmasıdır. Öğrenci, görüşlerini içinde bulunduğu grupta aktarmaya özendirilmelidir. Öğretilecek materyal de bu doğrultuda öğrencinin daha önce edindiği bilgilerle bağdaştırılabileceği ve dolayısıyla bir zihinsel süreç içine (Anlama-Kavrama-Yorumlama aşamaları) girebileceği nitelikte olmalıdır. Bu esaslar çerçevesinde iletişimci yöntem uygulanırken, her türlü öğretim araç ve gereçlerinden (Görsel araçlar, İşitsel araçlar, Görsel-İşitsel araçlar) ve de tüm öğretme tekniklerinden faydalanma yoluna gidilebilir.
Yöntemlerdeki kuramsal fark aslında bütün dil öğretim programlarında söz konusu olan doğruluk (accuracy) ve akıcılık (fluency) çatışmasından meydana gelmektedir. Yani, ön planda olması gereken hatasız dil hakimiyeti midir? Yoksa, akıcı bir dil hakimiyeti midir? İletişimci yaklaşımı savunan eğitim uzmanları akıcı dil hakimiyetinin kazandırılıması görüşünde olup doğruluğun bunun doğal bir sonucu olacağı kanısındadırlar.
Brumfit'in (1978) dediği gibi, dil öğretimi hiçbir zaman kalıplar halinde ortaya konulmamalı, öğrenenler tarafından bir zihinsel süreç içerisinde deneme yanılma yoluyla gerçekleştirilmelidir.