Dilkolik Dilkolik Yöneticisi
Mesaj Sayısı : 1097 Başarı Puanı : 3263 Rep Gücü : 16 Kayıt tarihi : 10/08/09 Yaş : 15 Nerden : Dilkolik Ruh Hali : Bidiği Diller : Öğrenmek İstediği Diller :
| Konu: Öğretmenleri gerçekten düşünüyor muyuz? Çarş. 24 Kas. 2010 - 0:11 | |
| Yavuz Semerci yazdı...
ÖĞRETMENLER Günü... Bu özel günün atfedildiği öğretmenler, mutlular mı acaba? Onlar adına yazıp çiziyoruz. Ne kadar kutsal bir görev yaptıklarını dillendirip duruyoruz. Acaba bu tip yazılar onları mutlu ediyor mu? Ben hiç sanmıyorum. Yılda bir kez yüksek perdeden seslendirilen sevgi gösterilerinin ve törenlerin yapmacıklığını onlar da görüyor. Onlar ağır çalışma koşulları içinde ekonomik sıkıntılarla boğuşuyor. Bir ülkede 100 binin üzerinde öğretmen açığı var ise o ülkenin eğitim sisteminde sorun var demektir. Bir ülkede 600 bine yakın eğitim personelini neredeyse açlık sınırında çalıştırıyorsanız, orada sorun var demektir. Bir ülkede öğretmen olan, “Bir an önce emekliliğim gelsin” diye bekliyorsa sorun var demektir. Bir ülkede koşulları bilmesine rağmen on binlerce öğretmen adayı atanmayı bekliyorsa sorun var demektir... Bir ülke eğitim, sağlık ve güvenlik meselesini şansa bırakmaz. Polisi, askeri, öğretmeni gelecek endişesiyle yaşatıyorsanız, kişi başına düşen milli gelirle, dünyanın 17‘nci büyük ekonomisi olmakla övünmenizin bir anlamı kalmıyor. İkinci bir ek iş arayışındaysa eğitimcileriniz, üniversite ve liselere hazırlık okullarında, dinlenmeleri gereken zamanlarda çalışıyorlarsa, ortada kutlanacak bir Öğretmenler Günü var mıdır? Kendi çocuklarının en temel ihtiyaçlarını nasıl karşılayacaklarını sorgulayanların gününü kutlamak, bana biraz garip geliyor. Onlar cahillikle mücadele ediyorlar. Onlar kuş uçmaz, kervan geçmez yerlerde körpecik çocukları cehaletin elinden kurtarmaya çalışıyorlar. Öğrencileri okusun, ülkelerine hizmet etsin diye eğitiyorlar. Dert dinliyorlar. Dert çözüyorlar. Karşılık beklemeden sevgi, şefkat dağıtıyorlar. Ama evlerine dönüp, başlarını yastığa koyduklarında kendi dertlerine, zorlu ekonomik koşullarına ağladıklarına eminim. İşin en acı tarafı, hep güler yüzlü olmak zorunda kalmaları; o küçük yüreklere kendi sorunlarını hissettirmemeleri olsa gerek. Biliyorum. Pek çok insan, yönetici ve siyasetçi ülkenin ekonomik gerçekleriyle mevcut durumun uygunluk gösterdiğini söyleyecek. Bu yaklaşım işin kolayına kaçmak anlamına geliyor. Bir kere öğretmene, polise ve askere verilecek ücretlerde “pozitif ayrımcılık” ilkesini çalıştırmalısınız. Yani onların devlet memurları içinde en yüksek maaşı hak ettiklerini kabul etmeniz gerekir. İşe böyle başlamak gerekir. Üstelik, güvenlik, eğitim ve elbette sağlık alanında koşulları iyileştirmek sosyal bir devlet olmanın önkoşulu değil midir? İktidarlar, öğretmenlere (ve elbette güvenlik personeline) değer verdiğini göstermek istiyorsa, onları devletin en yüksek maaşını alan meslek grubu olarak tanımaları gerekiyor. Bu fark 10 liradır, 20 liradır ya da bin liradır. Gerisi palavradır. Çoğu kez, işsiz kalındığı için tercih edilen bir meslek grubu olmak onları yeteri kadar incitiyor zaten... Not: Bir de sözleşmeli öğretmenlerin yaşadığı perişanlık var. Yıllarca kadro bekleyerek yaşayan bu insanlar ya öğretmendir ya da değil. Çocuğuma ders verirken öğretmen sayılıyorlar, iş kadroya gelince “Bekleyin” deniliyor... Yazık gerçekten. HaberTürk | |
|